Türk futbolunun "en nitelikli" orta saha oyuncusu Emre Belözoğlu, bugün 44. yaşına bastı. Bu gelişmeyi, İnter'in resmî hesâbından yaptığı bir paylaşıma rastlamamın sonucunda öğrendim. Evet! Emre, kariyerinde çok sayıda sansasyon olsa da Türk futbolunun, en nitelikli orta sahası. Kariyerinin başında, altyapı dönemlerinde skor yatkınlığı yüksek bir orta ofans oyuncusuyken Galatasaray'ın, Rumen futbol sanatçısı Hagili dönemine denk gelmesi sebebiyle orta ofans bölgesinden ilk kopuşunu yaşadı. Emre için handikap gibi nitelendirilebilecek bu gelişme onu, modern futbola hazırladı ve Fatih Terim'in yüksek hatlı ve tempolu pres oyunu anlayışına sağladığı uyum ile Avrupa futboluna "Ben de buradayım!" sinyalini henüz yirmili yaşlarının başındayken verdi.
Emre, orta ofans orijinli bir oyuncuydu ve süreç içerisinde merkeze, merkez içe-İnter'de genellikle bu pozisyonda görev almıştır- ve gerektiğinde birebir temasları asgâri düzeyde üstlenecek şekilde merkezin en derinine yani ön liberoya evrilmeyi başardı. Günümüzün Avrupa futbolunda Emre'nin en yakın muâdili Nicolo Barella'dır. İtalyan merkez orta saha, özel ve çok yönlü profili ekseninde Avrupa futbolunda kendi çapında, mütevâzı bir dominasyon kurmayı başardı. Emre; kasık ve arka adale sakatlıklarıyla başa çıkabilseydi, saha içindeki tutkusunu, kendisini fiziksel açıdan rehabilite etmeye aktarabilseydi EPL'de tutunmayı başarıp Scholesvâri bir performansla daha yüksek prestijli bir kariyer inşâ edebilirdi. Bu yeteneğe, tutkuya sâhipti. Emre bu oyunu, futbolu seviyordu. Kendisine duyulan tüm sempatiyi ve antipatiyi bu oyun sâyesinde kazandı. Fakat sporda süreklilik her şeydir... Avrupa'da yeteneği ve donanımı ölçüsünde bir kariyer inşâ edemeyip ulusal bir ikon olmasının en temel nedeni süreklilik mefhumu ile arasının iyi olmamasıydı.
Yeşil sahalarda çok sayıda teknik ve vizyoner oyuncuya rastladık fakat Mourinho'nun Fenerbahçe'deki imzâ törenindeki tâbiriyle: "Sizin formanız benim derim..." âidiyetine sâhip oyuncular enderdir. Onlar tutkuyla, kaosla, agresyonla çalışan harareti yüksek makinelerdir. Bu sebeple Emre, "iyi futbolcuydu ama..." minvalindeki parçalı bulutlu cümlelerin sıkça öznesi durumuna gelmektedir.
Emre'nin tekniği, vizyonu, toplu ve topsuz oyun becerisi, liderliği, konsantrasyonu ve mental özellikleri elit klasmandaydı. Futbolculuk kariyerindeki en onore edici gelişmelerden biri, 32 yaşındayken Diego Simeone'nin Atletico'sunun rotasyonuna dâhil edilmesiydi. Görkemli kariyer kesişmeleri tesâdüf yahut saha dışı olayların dominant baskı ve damgasıyla küçümsenmemeli. Emre'ye sorunlu çocuk Joey Barton muâmelesi yapmak çok yanlış ve zihnin içindeki yargılara, akılcılığı ve objektifliği kurbân etmekten başka bir şey değil. Emre'den önce Avrupa'ya giden Türk oyuncular vardı fakat kariyer istasyonlarının etkileyiciliği ve bulunduğu takımlarda kilit roller üstlenmesiyle "Avrupa'da tutunabilen Türk oyuncu" imajı Emre Belözoğlu ile ortaya çıktı, sırf bu öncü işlevi için bile Emre'nin, Türk futbolu özelinde kıymet-i harbiyesi yüksek bir oyuncu olduğu yadsınamaz.
Benim gibi pek çok Fenerbahçeli futbolseverin aklında: "Acaba teknik direktör Emre, Sivasspor maçında şampiyonluğu kaçırmasa, şu anda teknik adam olarak hangi noktada olurdu?" sorusu canlılığını korumaktadır. Emre, Başakşehir ile başta Avrupa serüveni olmak üzere ortalama üstü bir teknik direktörlük performansı sergilese de bir Anadolu takımına kıyasla zengin bir rotasyonu olan Ankaragücü'nde aynı başarıya erişemedi ve kariyerine trajik bir ligten düşme eksi puanı ekledi. Futbol, inişleri ve çıkışları dâiresinde bulunan figürlere sıkça sunmaktan, yaşatmaktan çekinmez. Fakat günün sonunda sizi başarılı yahut başarısız kılan hâdiselerden ders çıkarabilme meziyetinizdir, bahsettiğim bu meziyet kariyer seyrinizi tâyin eder. Emre umarım dikkatini, değindiğim ikinci bilanço süreci üzerine kanalize eder ve teknik direktörlük yaşantısını da futbolculuk serüveni gibi özel ve prestijli bir hâle getirir.
Tekniği ile hırsını harmanlayan, agresyonu yeteneğinden de kontrol edilemez olan ve kişisel futbol izleyiciliği yaşantımda, her merkez orta saha oyuncusunda kendisine benzer bir şeyler bulmaya çalıştığım-özellikle zihinsel donanımlar bağlamında-, çocukluğumda futbol oynarken sol kanat ve tempolu bir trequartista oyuncusu olmama rağmen-evet, tempolu- onun sahanın derin bölgelerindeki ustalığını örnek aldığım ve toplu oyunda maestroluk rolüne kuşandığım, sağ ayaklı bir oyuncu olsam da idolüm Emre'nin solak oluşu sebebiyle solumu da geliştirmeye başlayıp kendisi sâyesinde "çift ayaklı bir oyuncuya" dönüştüğüm ve bunun çok yararını gördüğüm; lider, comandante, gençliğinde dinamo- Türkiye'ye dönüşü sonrasında ise çok daha zeki bir durağan maestro 8, modern futbolun harâretli süper bücürü ve kaptan Emre... Nice yaşlara!
Yorumlar
Yorum Gönder